KADER HOCAMIZIN ÖLÜMÜ KAZA DEĞİL İŞ CİNAYETİ: SÜRÜCÜ KURSLARINDA EĞİTMEN OLMAK
Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul – Küçükçekmece’de meydana gelen kazada sürücü kursu eğitmeni olan Kader DEMİRKOL (36) hayatını kaybetti. Yasalara aykırı bir şekilde sınavlarda görevlendirmenin yanına bir dizi ihmalin de eklenmesi genç bir eğitmenin canına mal oldu. Kader hocayı aramızdan ayıran “trafik kazası” olarak kayıtlara geçen ancak aslında bir “iş cinayeti” olan bu olayı ve sürücü kursu eğitmenlerinin çalışma koşulları ve mücadelelerini kendileri ile konuştuk.
- Geçtiğimiz günlerde hepimizi derinden üzen bir iş cinayeti haberlere yansıdı. Direksiyon eğitmeni olan Kader DEMİRKOL direksiyon sınavı esnasında gerçekleşen bir kazada hayatını kaybetti. Kader hocayı ölüme götüren bu süreç nasıl gelişti?
Selçuk Hoca: Kader hocayı ailesinden koparıp, çocuklarını yetim bırakan elim olay bizleri de derinden sarstı. Yıllardır mücadele etmeye çalıştığımız ve bize angarya olarak yüklenen sınav görevi yüzünden 36 yaşında genç bir kadın hayatını kaybetti. Üstelik o bölgede görev yapan eğitmen arkadaşlarımızın gerek Cimer kanalına gerekse İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne müracaat ederek hava koşullarının sınav yapmaya müsait olmadığını beyan etmelerine rağmen sınav iptal edilmemiş ve risk alınmıştır. Bu riski alan İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne sorulması gereken bir olaydır. Buz tutmuş yollarda sürüş sınavı yapılmasının gerekçeli bir nedeni olabilme ihtimali sadece kaza ile sonuçlanacak olmasıdır.
Ahmet Hoca: Aslında süreç çok kapsamlı, tek taraflı ele almak eksik olur. Öncelikle sınavları yapan kurumun bu işte yeterliliği ne derecede ölçebildiği sorunu var. Maalesef değerlendirme süreçlerinde yer alan kişilerde bu eğitim, yetenek ve yeterlilik bulunmuyor. Yetki değişse bu ölçme ve değerlendirme yeterliliği ve kriteri yine ne şekilde olacağına bağlı olarak değişir. Ölçme- değerlendirmeler bu işte uzman kişiler tarafından yapılmalı, onları seçecek ya da eğitecek kurum da gerçekten uzmanlardan oluşmalıdır. Planlamalar sadece sınavı değil sonrasını da (trafik hayatı, günlük trafik akışı) etkileyecek ve belirleyecek ölçüde geniş kapsamlı olmalıdır.
İkinci olarak yaşanan olay ilk değil ve bu düzen bu şekilde devam ederse son da olmayacak. Çünkü direksiyon eğitmenleri hem kursların hem de MEB’in kölesi olarak görülüyor. Tabi ki bu çalışma yaşamı sermaye sınıfının toplu saldırısı ile aynı paralellikte ilerliyor. Yaşanan cinayet göz göre göre işlenmiştir; ama sorumluların hesap verip vermeyeceği muallak. Yaşadığımız benzer örneklerden, ilk açıklamalardan ve olayın üstünün örtülmeye çalışılma çabalarından bunu anlayabiliyoruz. Kimlerin, ne şekilde, hangi görevlere geldiği de aşikarken safça beklentilerin içerisine girmek yersiz ve abesle iştigal olur diye düşünüyorum. Burada kâle alınmama, görevi ihmal her şey var; ama en önemlisi emekçiyi hiçe sayma var ki bu günümüzün en önemli ve en kritik sorunu. Tuzlama gibi çok basit bir işlemin yapılmaması ise felaket. Buna rağmen sınav yapılması cinayet. Üstünü örtme çabası ülkenin geldiği son durumu gösteren güç ilişkilerindeki aymazlık ve rahatlık.
- Direksiyon eğitmenlerinin MEB tarafından gerçekleştirilen direksiyon sınavlarında görevlendirilmesinin yasal bir zemini bulunuyor mu? Bu görevlendirilmelerin eğitmenlere herhangi bir getirisi oluyor mu?
Selçuk Hoca: Direksiyon eğitmenleri 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu, 5580 sayılı Özel Öğretim Kanunu ile Uzman ve Usta Öğreticiler Yönetmeliğinde alenen belirtildiği üzere eğitim personelidir. Görev tanımı açılımında, eğitim, öğretim, seminer ve konferans yazar. Yine bu yasalar ve yönetmeliklerde yazdığı üzere haftalık çalışma saatleri 40 ile sınırlıdır.
Direksiyon sınavları ne eğitim ne öğretim ne konferans ne de seminerdir. Eğitim personeli olan usta öğreticilere tüm yasa ve yönetmeliklere aykırı olarak MEB tarafından diğer personel işi olan şoförlük yaptırılmaktadır. MEB, Motorlu Taşıt Sürücüleri Kursu Yönetmeliğinde (MTSK) bulunan “Kursiyerin direksiyon eğitimi sınavında başarısız olması halinde, kursun usta öğreticisi aracı sınav başlangıç alanına getirir” maddesi ile bizleri kullanmaktadır. Aynı yönetmelikte kurslarda eğitim personeli ve diğer personel bulundurulması da yazmaktadır. Yani MTSK yönetmeliği kendi içinde çelişmekte ve tüm yasalara da aykırılık ihtiva etmektedir.
MTSK yönetmeliğinde kanunlara aykırı bu maddeyi yazarak bizleri görevlendirmelerine rağmen MEB, hiçbir hak ediş de ödememektedir. Üstelik Bakanlığın resmi ders programı olan MEBBİS sisteminde haftalık 40 saati doldurmamıza bakılmadan bu direksiyon sınavlarında şok edici bir şekilde görev verilmektedir.
T.C. Anayasası Madde 18’de hiç kimsenin isteği dışında ve angarya çalıştırılamayacağı yazmaktadır. MEB Anayasa dahil tüm yasaları yok hükmünde görüp bu sınavlarda bizleri kullanmaktadır.
Ahmet Hoca: Yasal bir zemine oturtulmaya çalışılan fiili bir durum aslında; fakat kendi içinde çelişkiler barındıran bir yumak. Haftada 40 saat çalışmasına rağmen ki daha fazla çalıştırılıyoruz; sınavlar da angarya iş olarak sırtımıza yükleniyor. 40 saat de belge kullanarak hiç ders vermeyen kişilere ders veriyor gösterilerek yapılıyor. Bu usulsüzlüğü MEB de biliyor ama patron düzeninde herkes üç maymunu oynuyor.
- Direksiyon eğitmenlerinin çalışma koşulları özel sektöre bağlı diğer eğitim kurumlarından ne gibi farklılıklar/benzerlikler gösteriyor?
Selçuk Hoca: Direksiyon eğirmenlerinin çalışma koşulları direksiyon eğitimi sınavları haricinde diğer özel öğretim kurumlarından pek farklı değildir. Ülkemizde ne üzücüdür ki özel okullar, rehabilitasyon merkezleri, özel tüm kurslarda eğitim personeli fazla çalıştırılmakta, düşük ücret politikaları uygulanmakta ve hak kaybına uğramaktadır. Bu konu 2015 yılında ÇSGB müfettişleri tarafından teftiş raporuna açıkça yazılmış lakin MEB işin içinde olduğundan herhangi bir adım atılmamıştır. Özel öğretimin eğitim personeli maalesef ki ülkemizde hak ettiği yere gelmemiş ve bu konu da toplum tarafından görülmek istenmemektedir.
Ahmet Hoca: Özünde hepimiz patronlar tarafından sömürülüyoruz ve buna karşı ortak mücadele etmediğimiz sürece de sömürülmekle kalmayıp iş cinayetlerine kurban olacağımızı biliyorum. Resmî veya diğer sıfatsal farkların çok öneminin kalmadığını, herkesin ortalama asgari ücret -yani açlık- koşullarında sefalete mahkûm edildiği, buna karşılık çalışma saatlerinin sürekli arttığı, çalışma koşullarının ağırlaştığı ve zorlaştığı bir ortamda emekçi sınıfdaşlığı ve ortaklığı olduğunu, farklılıkların şekilsel olduğunu düşünüyorum.
- Bu çalışma koşulların iyileştirilmesi için verilen bir mücadele var mı? Bu bağlamda herhangi yasal bir süreç işliyor mu?
Selçuk Hoca: Çalışma koşullarının iyileştirilmesi için verilen örgütlü bir mücadele ne yazık ki yok gibi. Bazı dernekler bu konuda mücadele etmeye çalışmış lakin bireysel tavır alındığından gerçekçi olmamıştır. Şöyle bir örnek vermek gerekirse, bir kadın eğitmen hocamız asgari ücret altına haftada 50 saat çalışıyordu. Sebebini sorduğumda “53 yaşındayım, bu yaşta nerede, ne iş yaparım da sigortamı öderler, emekliliğime iki yıl kaldı.” demişti. Konu böyle olunca koşulları düzeltmek için birlik olmaktan başka verecek cevabımız da kalmıyor maalesef. Bu sebeple direksiyon eğitmenlerinin bulunduğu gruplarda birlikte mücadele etmek için Birlik Sendikası’na üyeliğe çağrı yaptık.
Ahmet Hoca: Bir mücadele var. Federasyon ile başlayan Birlik Sendikası ile devam eden; ama yeterli değil şimdilik. Ne kadar çok örgütlenirsek o kadar güçlü oluruz ve tüm bu saldırılara karşı haklarımızı savunmayı başarabiliriz. Hukuksal bir mücadele de veriliyor; ancak hukuk da sınıfsal, tıpkı diğer şeyler gibi, yaşamın kendisi gibi. Sınıf mücadelesi verilmedikçe sınıfsal saldırı püskürtülüp zafer kazanılamaz.
- Direksiyon eğitmeni olarak kurslarda görev alanlara herhangi bir çağrınız var mı?
Selçuk Hoca: Direksiyon eğitmeni olarak kurslarda görev alanlara söyleyecek çok da fazla şey yok aslında. Emeklerinin kıymetini bilmeleri ve eğitim personeli olduklarını daima hatırlamaları en önemli olgulardır. Hak verilmez alınır düsturu ile hareket edilirse daha adil bir düzene ulaşmak imkânsız değildir. Bu konular için de örgütlü mücadele şart ve olmazsa olmazdır.
Ahmet Hoca: Çağrım birlik olma, örgütlenme çağrısıdır. Zira yaşamak için, nefes almak için bile birlikte olmak zorundayız, örgütlenmek zorundayız. Gücümüz birliğimizdir. Tüm direksiyon eğitmenlerini Birlik Sendikası’nda örgütlenmeye çağırıyorum.